Dükkân (yanlış söyleyiş dükkan), Hikâye (yanlış söyleyiş hikaye), ekâbir (yanlış söyleyiş ekabir), idrâk (yanlış söyleyiş idrak), irtikâp (yanlış söyleyiş irtikap), iskân (yanlış söyleyiş iskan), imsâk, imsâkiye (yanlış söyleyiş imsak, imsakiye), mekân (yanlış söyleyiş mekan), mükâfat (yanlış söyleyiş mükafat), rekât (yanlış söyleyiş rekat), şikâyet (yanlış söyleyiş şikayet), rükû (yanlış söyleyiş rüku), sükûn (yanlış söyleyiş sükun), tekâmül (yanlış söyleyiş tekamül), vekâlet (yanlış söyleyiş vekalet), zekâ (yanlış söyleyiş zeka), zekât (yanlış söyleyiş zekat), istikamet (yanlış söyleyiş istikâmet), ikaz (yanlış söyleyiş ikâz), ilhak (yanlış söyleyiş ilhâk), ikamet, ikametgâh (yanlış söyleyiş ikâmet, ikâmetgah), nikap (yanlış söyleyiş nikâp), rekabet (yanlış söyleyiş rekâbet)...
Bu vesileyle temas etmek istediğimiz bir husus daha var;
“Anladık ki kabahatimiz kendimizi unutmaklığımız. Şurası unutulmamalıdır ki, millî benliğini unutan milletler başka milletlerin şikârı olurlar. " cümlesinde “av” anlamındaki Farsça kökenli şikâr bugün unutulmuştur. Sırası geldiğinde Atatürk’ün bu sözünü söyleyenlerin bazen şikar kelimesinin kâr hecesini kar diye telaffuz ettiklerini duyuyoruz. Oysa bu kelimenin kâr hecesi incedir.
12 Aralık 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder