26 Haziran 2008 Perşembe

Bugünkü Türkçe/Yahyâ Kemal Beyatlı

BUGÜNKÜ TÜRKÇE
Lisan bahsi açıldıkça: "Hâlâ mı o bahis?" diyerek bezginlik gösterenler bana; acınmaya lâyık, gözlerini gaflet bürümüş, en zavallı kayıtsızlar gibi görünüyorlar. Vatan bahsi açıldığı bir yerde: "Hâlâ mı o bahis!" diyecek bir Türk, menfur bir kayıtsızlık göstermiş sayılır. Bu telâkki, lisan bahsine olan kayıtsızlığa karşı bu derece vâriddir. Vatan fikri bizde dâima vardı; fakat Namık Kemâl'in, bu fikri kalbimizde yeni bir nefesle uyandırdığı günden beri daha uyanığız. Onun vatan fikrini uyandırdığı gibi, bir diğer Türk şâiri çıkıp da lisan fikrinin kudsîliğini uyandırsaydı, bize öğretseydi: Bizi ezelden ebede kadar bir millet hâlinde koruyan, birbirimize bağlayan bu Türkçe'dir, bu bağ öyle metîn bir bağdır ki; vatanın kendi gövde ve ruhu Türkçe'dir. Bu bağ milyonlarca Türk'ü birbirinden ayırmıyor, fakat dimağdan dimağa kalbten kalbe geçmiş bir teldir ki, yarın Türk edebiyâtının âteşîn, feyyaz, ceyyid bir devresi açılırsa, millî rûhu, bir elektrik seyyâlesi gibi bütün dimağlar ve kalblerden geçirerek, bu dağınık kitleyi yekpâre bir halde ayağa kaldırır.
Heyhat bir kimse zûhur edip de lisan fikrini bizim kafalarımızda kudsîleştiremedi. Türkçe'yi sevmiyor değiliz, seviyoruz, fakat tıpkı vatanı Namık Kemâl'den evvel sevdiğimiz, gibi. Bu kâfî değil. Lisan fikri bizim kafalarımızda henüz sadelik, güzellik, doğruluk, tabiîlik gibi tâlî bahislerle yer tutumuş bir fikirdir. Zannediyoruz ki; bu bahisle ancak lisan meraklıları, edîpler, muallimler alâkadardır. Ah bu gaflet gafletlerimizin en büyüğüdür. Aramızda kaç kişi idrâk eder ki, yeni bir millet olmaya çalıştığımız bu devrede gâyeye varmak için tasarladığımız bütün terâkkî, temeddün, terbiye, irfan projeleri hep bu Türkçe mes'elesine dayanıyor. Yeni bir mektep olmak için mektep lâzım; bu en doğru bir fikrimizdir; fakat mektep muallimsiz ve ve kitapsız olmuyor. Muallim bu asırda ancak çekirdekten yetişebiliyor; mektep kitabını ancak terbiye ve ilim mütehassısları yazabiliyorlar: Binâenaleyh, muallim yetiştirecek bir Dârülmuallimîn, ilmi Türkçeleştirecek bir Dârülfünun, işte bu iki müessesenin lüzumu, bu kurtuluş işinde her şeyden evvel göze çarpıyor. ba ağacı nazariyesini ortaya atan Türk âliminin, bu on dört senelik inkılâpta en doğru fikri söylediği anlaşılıyor:

Gelmiştir o nâzır-ı yegâne
Gûya bu kelâm için cihâne
Kubbealtı Akademi Mecmuası, Ocak 1972, sayı: 1, sh, 23-24

Hiç yorum yok: